Kutsal kitaplarda anlatılan öykülerdeki gibi, Adem ile Havva birbirlerinden farklı ve çıplak olduklarını keşfedip cennetten kovulduklarında, örtünmeye ve birbirleriyle savaşmaya koyulmuşlar. Yeryüzüne ayak bastıkları o meşhum günden beri ne kadın ruhu ve duyguları ile çırılçıplak ve saf kalabilmiş erkeğinin karşısında, ne de erkek...Ya kendilerinde kusur aramışlar, ya da birbirlerinde...Günah-sevap, güzel-çirkin, iyi-kötü diye yargılayıp, can yakıcı isimler vermişler herkese. Küçümsemişler, alay etmişler, üstünlük yarışına girmişler. Bu rekabet onları öylesine kırmış, öylesine yaralar açmış ki, yüreklerinin derinliklerine korku sinmiş. Ekseik, yetersiz, değersiz olduklarını sanmışlar. Beğenilmemekten, terk edilmekten, yapayalnız kalmaktan korkmuşlar. Örtünmek, eksik zannettikleri taraflarını saklamak adına, duygularını saklamak zorunda kalmışlar.



Oysa cennette farklı iki cins olarak ayrılmadan önce nasıl da bütünlük içinde yaşıyorlarmış. Dişinin güçlü tarafları ile erkeğin kuvveti birbirini tamamladığında, herşey mükemmel ve güzel görünüyormuş. Korkunun olmadığı yerde, sevgi hüküm sürüyormuş.



Kadınlar ve erkekler yeryüzüne indiklerinden beri, efsanevi bir şeyi yakalamanın peşine düşmüşler. Bunun tam olarak ne olduğunu kendileri bile hatırlamıyorlarmış, ama yine de hayatları boyunca onu aramaktan vazgeçmiyorlarmış. Ne yazık ki, birbirleriyle savaşmaktan, öfke ve nefretlerini, özgüven eksikliklerini saklamaya çalışmaktan yorgun düşerek, her seferinde yenilgiye uğruyorlarmış.



Aradıkları şey, cennetteki bütünlük hissiymiş aslında. Tanrı?nın diyarından kopup gelirken kaybettikleri, birbirleriyle BİR olma duygusuymuş bulmaya çalıştıkları. Buna en yakın duygu AŞK mış, ama kadınlarla erkeklerin yürekleri ne kadar korku ve eksiklik hissiyle doluysa o kadar uzak düşüyorlarmış aşktan ... Çabaladıkça daha beter saplanıyorlarmış bataklığa.



Cenneti yeryüzüne indirmenin 1 tek yolu varmış, o da tıpkı Adem ile Havva gibi duygusal ve ruhsal olarak korkularını yok edip, birbirlerini yargılayarak yarışmayı bırakıp, yeniden çırılçıplak kalabilmekmiş...Bunu yapabilmek için ellerinde kalan tek şey, bedenlerini bütünleyebilmek, yani cinsellik...



Oysa insanların hafızaları öylesine kapanmış ki, sadece cinsellik ile erişilern doyumu yeterli sanmışlar. Cennetin anahtarı, salt cinsellikte değil, bedensel, duygusal, zihinsel ve ruhsal olmak üzere 4 koldan doyabilmekteymiş. Yani cennet kapısının bugün kilitli...Açmak isteyen Adem için anahtar Havva?nın elinde, Havva için ise anahtar Adem?de...



Bu muhteşem bilmeceyi çözebilenler, ilişkilerini sevgiye programlayarak cenneti yeryüzüne indirebilecekler...